Seçimler bitti, kimi desteklersek destekleyelim hepimiz rahat bir nefes aldık. Kendi adıma en az yaz boyunca televizyonu hayatımdan çıkartmaya, izleyeceğim tek programın spor haberleri ile sınırlı kalacağına, çok sıkılırsam polisiye romanlar okuyacağıma söz vermiştim. Ama heyhat, alışkanlıklar insanı dürtüyor, hayat bütün ağırlığı ile sürerken bizleri kışkırtmaya devam ediyor.
Seçimlerden önce yazdığım çok sayıda yazının başlığı “GÜVEN” ilişkisi üstüneydi. Mevcut sistemin yatırımcıya güven vermediğini, bu yüzden bırakın Türkiye’ye sermaye girişini, mevcutların da kaçtığını dilim döndüğünce anlatmaya çalışmıştım. Seçim bitti, Millet ittifakı'nın adayı Sayın Kılıçdaroğlu’na göre daha fazla güven telkin eden Cumhur ittifakı'nın adayı Sayın Erdoğan tekrar Cumhurbaşkanı oldu.
Peki güven geri geldi mi?
Sayın Cumhurbaşkanı’nın da pek geri geldiğini sanmadıkları için olsa gerek, özellikle yurt dışında itibarı yüksek ama kendilerinin pek de haz etmedikleri daha önceki beyanlarından aşikar olan Mehmet Şimşek Hazine ve Maliye Bakanı olarak atandı.
Şimşek’in göreve geliş şekli hafızalarımızda merhum Kemal Derviş’in DSP -ANAP – MHP koalisyonuna gelmesini çağrıştırdı. 1999/2000 yıllarında yaşanan krizden çıkışın mimarı olan Derviş adeta yeni koalisyon ortağı kimliğinde, tam yetkili bir Bakan olarak o günün kabinesinde yer almıştı. Peki Şimşek’in pozisyonu aynı mı? Hayır, ortada koalisyon yok, tam yetkili olarak sadece Sayın Erdoğan belirleyici konumda.
Gerek Erdoğan’ın “ekonomi politikalar cephesinde değişen bir şey yok, ben hala aynı görüşteyim” mealindeki sözleri, gerekse eski Merkez Bankası Başkanı Prof .Dr. Şahap Kavcıoğlu’nun BDDK Başkanı olarak atanması aslında Cumhurbaşkanlığı katında her şeyin kontrol altında tutulacağının işareti olarak algılandı. Diğer ifadesi ile Şimşek’in eli rahat olmayacak, kendisine ve kendisinin Merkez Bankası Başkanı olarak atadığı Hafize Gaye Erkan’a karşı ciddi bir “GÜVENSİZLİK” durumu mevcut.
Peki bu “GÜVENMEMEK” ilişkisi “uluslararası finans çevrelerinde nasıl bir ruh haline yol açar?” sorusunun cevabı henüz tam olarak yerine oturmamış olsa da, büyük olasılıkla “GÜVENEMEMEK” şeklinde tecelli eder. Umarım hatalı çıkarım.
Bu görünüm altında hepimiz 22 Haziran’da Merkez Bankası’nın vereceği politika faizi kararını heyecanla beklemeye başladık. Benim sadece spor programı izleme, özellikle İcardi’nin geleceği vs. gibi daha somut olgularla ilgilenme hevesimi daha bir müddet askıya alma zorunluluğu ortaya çıktı.
Bir faiz artırımı olacak mı? Olacaksa Cumhurbaşkanı’nın tepkisi ne olacak? Şimşek’in Nebati’den görevi alırken sarf ettği sözlerden anladığımız kadarıyla heterodoks politikalardan ortodoks politikalara dönüş sözde mi kalacak? Bilemiyoruz.
Bu soru işaretlerine cevap veremediğimiz oranda da hala öngörülebilir bir ortamda olduğumuzu söylemek güç. Doğal olarak öngörülebilirlik olmadığı oranda Türk Lirası değer kaybediyor ve büyük olasılıkla kaybetmeye de devam edecek. Kasada müdahale edecek döviz kalmadığı sürece ve müdahalenin anlamsızlığı da aşikar olduğuna göre bu gidişi normal karşılamak gerekiyor. İyi de bu koşullarda milyonlarca Türk vatandaşını ilgilendiren asgari ücret, memur ve işçi zam oranları enflasyonu dizginleme çabaları içindeyken hangi oranlarda gerçekleşecek?
Hele yerel seçimlere 10 aydan daha az kalmışken?
Sayın Şimşek’e ve Sayın Erkan’a kolaylıklar dilerim. Umarım görev süreleri tahmin ettiğimizden daha uzun olur.
Can Baydarol